İNTERNET YAYINI VE İÇERİĞİNE KARŞI HUKUKİ BAŞVURU YOLLARI
21. Yüzyılda gelişen teknoloji ile beraber kitle iletişim araçları, basın yayın yöntemleri ve etkileşim ortamları da teknoloji ile beraber gelişmiş ve artık birçok içerik ve paylaşım internet ortamında yayılır hale gelmiştir. İnternet yayınlarının gelişmesiyle birlikte birçok hukuki uyuşmazlık da karşımıza çıkmaya başlamıştır. Gelişen teknolojinin verdiği kolaylık sayesinde toplumlar, interneti aracı kılarak birçok dava konusu yapılabilecek eylemlerde bulunmuş ve bu eylemlere karşı gerek uluslararası hukukta gerekse de ülkelerin kendi hukukları çerçevesinde hukuki yaptırım zemini oluşturulmaya çalışılmıştır.
İnternette yapılan yayının, içeriğin veya mesajın aşağıdaki hukuki yollara başvurmadan önce ispatlanması açısından resmi bir kuruluş tarafından saptanması yerinde bir karar olacaktır. Bu saptamalar tanık yoluyla da yapılabileceği açıktır ancak inandırıcılık açısından noter veya başka bir resmi kuruluş aracılığıyla saptanmasını sağlamak daha yerinde olacaktır.
İnternet ortamında paylaşılan yayının, içeriğin veya mesajın yayılmasına sebep olan gerçek veya tüzel kişiye karşı birçok hukuki ve cezai yaptırım kanunlarla sabit kılınmıştır. Bu başlık altında incelenecek konular; haksız yere paylaşılan içeriğe karşı meşru savunma ve zorunluluk hali kapsamında yapılan paylaşımların incelenmesi, internet yayınının düzeltilmesi ve yayına karşı topluma cevap verilmesi, denetim kuruluşlarına başvuru yapılması, hukuk davaları ve tüm bunlarla birlikte ceza davalarını inceleyeceğiz.
Türk Ceza Kanunu kapsamında inceleyeceğimiz 25. maddenin ilk fıkrasında meşru savunma “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde tanımlanmaktadır. Zorunluluk hali ise aynı maddenin ikinci fıkrasında “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde tanımlanmaktadır.[1]
Türk hukukunda “İhkakı Hak” yani kişinin zor kullanarak hakkı olan şeyi elde etmesi yasaktır. İhkakı hak 01/06/2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda da yer almış ve yasaklanmış ancak kişinin hakkını fiili olarak koruması serbesttir. Hakkın korunması eyleminin güncel TCK’da “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlığı altında yer alan madde 27 “Sınırın Aşılması” kapsamında yer alması halinde cezada indirime gidilir veya hiç ceza verilmez. Hakkın korunması eylemi hukuka aykırı olamaz.
İnternet yoluyla yapılan bir paylaşıma, açıklamaya karşı meşru savunma haline, kişi veya kurumların ticari isim, ürün, marka, onur, haysiyet, saygınlık ve özel yaşamını ihlal eden bir yayın hazırlığı veya mevcut paylaşılmış bir yayının devam etmesi hallerinde de karşılaşılabilir. İlgililerin, bu yayını ihtiyati tedbir yoluyla önlenmesi gibi, başka hukuksal yollarla derhal önleme olanakları bulunmadığı zamanlarda, söz konusu yayının ve yayıncının paylaşmış olduğu açıklamanın, verinin yalan, yanlış veya ahlak bilincinden uzak olduğunu belirterek karşı bir paylaşımda bulunarak kamuoyunu aydınlatabilir. Böyle bir karşı paylaşım meşru müdafaanın internet aracılığıyla kullanılması şeklidir. Ancak karşı paylaşımın ilk yayına göre daha ağır olmaması gerekmektedir.[2]
İlgili kişinin başka surette korunma olanağı bulunmadığı durumlarda TCK. madde 25/2 zorunluluk hali söz konusu olacaktır. Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere yalnızca ilgilinin tehlikeyi defetmek amacıyla kullandığı vasıta ile paylaşım arasında orantı bulunması halinde faile ceza verilemeyeceği görülmektedir. Hukuki açıdan meşru müdafaada tazminat yaptırımı ile karşı karşıya kalınmamasına rağmen haklı oranda indirim işlemi gerçekleştirilerek zorunluluk halinde tazminat ödenir
İnternet üzerinden gerçekleştirilen hukuka aykırı paylaşımları düzenleme konusunda kanun koyucu tarafından birçok kanun günümüzde kullanılmaktadır. Bu alanda kullanılan genel kanunlardan Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu ile beraber özel olarak çıkarılmış 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun bulunmaktadır. Özel kanun maddesinin 9. maddesinde içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı konusu düzenlenmiştir. İlgili kanun maddesinin ilk fıkrası hükmü “İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğin çıkarılmasını ve/veya erişimin engellenmesini de isteyebilir.” uyarınca içeriğin yayından kaldırılmasını sağlayabilir.[3]
Tüm bunlarla beraber düzeltme ve cevap hakkı Anayasa’nın 32. maddesi doğrultusunda da Anayasal bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. İlgili madde “(1) Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. (2) Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.” hükmünü içermektedir.
Başvurunun yer sağlayıcısına yapılması halinde en geç 24 saat içerisinde cevaplandırılması gerekmektedir. Sulh Ceza Hakimliğine başvurulduğu takdirde ise hakim yalnızca paylaşılan verinin yayından kaldırılmasına karar verebilir. Zorunlu olmadıkça gerçekleştirilen yayının tamamına yönelik bir erişimin engellenmesi kararı verilemez. Hakimliğe gerçekleştirilen başvurular duruşma yapılmaksızın en geç 24 saat içerisinde karara bağlanır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 25. maddesi incelendiğinde ise görülecektir ki tehlikenin önlenmesi, gerçekleşmiş saldırıya son verilmesi ve saldırının hukuka aykırılığının tespit edilmesine ilişkin kararların üçüncü kişilere bildirilmesi hükme bağlanmıştır.[4] Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 58. maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca “Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” karar verebilir.[5]
Hukuka aykırı paylaşımların sağlayıcısının başka bir ülkede olması durumunda Sulh Ceza Hakimliğinden alınan kararı o ülkede tenfiz ettirip kararın, o ülkede uygulanması sağlanabilir.[6]
İnternet servis sağlayıcısı işletmeler Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği madde 19/1-s hükmü çerçevesinde “… erişim sağlayıcı olan işletmeci, yetkilendirildiği hizmet kapsamındaki faaliyetlerini yürütürken 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatta yer alan erişim sağlayıcılığı ile ilgili hükümlere uymakla yükümlüdür.” sorumlulukları kanuna bağlıdır.[7]
İlgili kanun kapsamında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTİK) (eski adı ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı 15/08/2016 tarihinde görev ve yetkileri BTİK’e devredilmiştir.) hukuka aykırı içeriğe sahip paylaşım ve yayınları önlemek ile yetkilendirildiğinden internet ortamında paylaşılan içerikleri, yayınları izlemek ve ilgili suçların tespit edilip 5651 sayılı kanunda öngörülen tedbirleri almakla yükümlü tutulmuştur.
İnternet üzerinden gerçekleştirilen aldatıcı yayınların tüketicilerin aleyhine durumlar ve üreticiler arasında haksız rekabet oluşturması sebebiyle ilgili kişiler BTİK yerine Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu’na başvurarak ihlali gerçekleştirenler hakkında tazminat yanında reklamı yayından kaldırma veya düzeltme cezası verilmesini sağlayabilirler. Bununla beraber bir başka denetim kurulu olan Reklam ve Özdenetim Kurulu aracılığıyla da reklamın yayından kaldırılması, düzeltilmesi ve hatalı reklamın duyurulması kararlarından birkaçı aldırılabilir. [8]
Gerçeğe aykırı yalan, yanlış veya haksız paylaşımlara karşı en büyük iki dayanak olarak TMK ve TBK görülmektedir. Bu kanunların ilgili maddelerinde (TMK m. 24-25, TBK m. 57-58), internet ortamında paylaşılmış haksız saldırı teşkil eden paylaşımlara karşı başvurulabilecek hukuki yollar gösterilmiştir.
2.4.a. Önleme Davası
Önleme kelimesinin anlamından da anlaşılacağı üzere bu dava yolunda henüz gerçekleşmemiş bir paylaşım dava konusu olacaktır. Davanın açılması için haksız paylaşım yapılacağına yönelik belirtilerin bulunması yeterli olacaktır. Ayrıca haksız saldırı gerçekleştirecek olan kişinin kusuru aranmamakla birlikte gerçekleştirilecek saldırı hukuka aykırı olmasa bile haksız saldırı olması halinde bu dava açılabilecektir.
Önleme araması TMK’nın 25/1 hükmünde “Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
2.4.b. Kaldırma/Durdurma Davası
TMK madde 25/1 kapsamında önleme başvuru yoluyla beraber ele alınan kaldırma davasının konusu sürmekte olan mali veya kişisel haklara karşı gerçekleştirilmiş saldırılardır. Bu davanın açılabilmesi için önleme davasında da olduğu gibi saldırının hukuka aykırı olması zorunlu olmayıp haksız olması yeterli görülmekte ve saldırganın kusuru aranmamaktadır. Geleceğe yönelik oluşacak zararları engellemek amacıyla açılacak dava yoludur.
Bir diğer başvuru yöntemi ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) madde 389 uyarınca “İhtiyati Tedbir” kararı ile yasaklamadır. İlgili madde: “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” Bu karara uymayanlar hakkında HMK madde 398 uyarınca tedbir kararına aykırı davranan kimse, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde şikâyet edilmesi üzerine, altı aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.[9]
Saldırının durdurulması/kaldırılması davasında hakim, davalıyı saldırıya son vermeye mahkum edecektir. Kanunda açık olarak aksi davranışta hapisle cezalandırılacağı da mahkemede belirtilebilir.
2.4.c. Tespit Davası
Bu dava başvuru yoluyla gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi mümkün hukuka aykırı paylaşımların mahkemece tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Tespit davası TMK’nın 25/1 madde hükmü çerçevesinde düzenlenmiş olup bu hüküm uyarınca davacı, hakimden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilecektir.
Kişilik haklarına karşı gerçekleştirilen hukuka aykırı paylaşımlara yönelik diğer dava yollarının kullanılması halinde hakim, karar verebilmek için öncelikle saldırının hukuka aykırılığını tespit ettiğinden dolayı ayrıca bir tespit davası açmaya gerek yoktur. Tespit davası açılabilmesi için hukuki yarar aranmakta olup başka başvuru yollarını kullanabilenlerin tespit davasında hukuki yararı bulunmamaktadır.
2.4.d. Maddi Tazminat Davası
İşbu dava yolunda, davanın konusu internet yayını, içeriği ile gerçekleştirilmiş ve zarara uğratmış saldırılar olacaktır. Bu davanın görülebilmesi için gerçekleştirilmiş bir gerçekleştirilmiş olan haksız bir saldırının olması, saldırı da bulunanın kusurlu olması, parayla belirlenebilir zararın doğması ve zararla saldırı arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
TMK madde 25 hükmü içerisindeki diğer önleme, durdurma ve tespit davaları için kusur şartı aranmaz iken maddi ve manevi tazminat davalarının açılabilmesi için kusur şartı aranmaktadır. Bu dava yoluyla amaçlanan haksız bir saldırı neticesinde oluşan zararın giderilmesidir. Bu zararlar iki şekilde karşımıza çıkar; fiili zarar ve mahrum kalınan kar olarak.
Fiili zarar, malvarlığının aktifin artması veya pasifin azalması suretiyle meydana gelen zarardır. İnternette paylaşılan bir yayın, içerik ile bağlantılı olarak kişinin müşterilerini kaybetmesi durumunda fiili zararı oluştuğu söylenebilecektir.
Yoksun kalınan kar ise malvarlığının aktifinin artmasına engel olunması şeklinde ortaya çıkabileceği gibi pasifin azalmasına engel olunması halinde de ortaya çıkabilir. Örneğin gerçekleştirilen haksız saldırı neticesinde devam etmekte olan bir iş sözleşmesinin ve hizmet sözleşmesinin gerçekleştirilen haksız saldırı sebebiyle sonlandırılması halinde geleceğe yönelik zararı oluşmuştur.[10]
Yoksun kalınan kar tazminatında zararın belirlenebilmesi sonucu miktarın ispatlanması pek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, TBK madde 50/2 hükmü uyarınca, uğranılan zararın miktarının tam olarak ispat edilememesi halinde hakimin, olayların olağan akışına ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun şekilde belirleyeceği kararlaştırılır.[11]
2.4.e. Manevi Tazminat Davası
Bu dava yoluyla amaçlanan internet yayını aracılığıyla kişilik haklarına saldırı düzenlenmesi sonucunda oluşacak manevi hakların zedelenmesi neticesinde oluşan manevi zararın giderilip kişinin huzura erdirilmesidir.
Manevi tazminat davalarında miktarı belirlenebilir bir zarar söz konusu olmadığı için takdir yetkisine dayanarak tazminat miktarını hakim belirler. Hakim öncelikle belirtilen manevi zararın doğup doğmadığını tespit eder daha sonra, bu manevi zararın manevi tazminat ödemeyi gerektirip gerektirmediğini inceler ve tazminat ödemeyi gerektirdiği kanısına vardığı takdirde tazminat bedelini belirleyip, hüküm verir. Hakim manevi tazminat miktarını belirlerken, saldırıya uğrayanın kişisel değerinin önemini, saldırının ağırlık derecesini, sürekliliğini ve çevreye yayılma olasılığını, karşılıklı kusurun bulunup bulunmadığını ve bunlar gibi bir çok veriyi göz önünde bulundurur.[12]
2.4.f. Vekaletsiz İş Görme ve Sebepsiz Zenginleşme Davaları
Vekaletsiz iş görme davası, bu dava yoluyla amaçlanan maddi ve manevi tazminat dışında, hukuka aykırı bir saldırı neticesinde elde edilmiş olan haksız kazancın vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca davacıya verilmesinin talep edilmesidir. Bu davanın açılabilmesi için kusur şartı aranmamaktadır.
Maddi tazminat başlığı altındaki yoksun kalınan kar kısmına benzemekle birlikte aralarındaki fark yoksun kalınan kar söz konusu olduğunda davalının herhangi bir kazanç elde etmesi gerekmemekteyken vekaletsiz iş görme davasında davacının elde etmesi gereken karın davalı tarafından elde edilmesi gerekmektedir.
Sebepsiz zenginleşme davası, bu dava yoluyla başkası aleyhine haksız olarak zenginleşen kişinin zenginleştiği oranda davacıya iade yükümlülüğünün yerine getirilmesi amaçlanmıştır. Türk Borçlar Kanunu’nda “Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” ayrı bir başlıkta ele alınmış olup işbu kanunun 79. maddesinde zenginleşenin yükümlülükleri belirlenmiştir.[13] Bu madde içeriğinden de anlaşılacağı üzere davanın açılabilmesi için kusur aranmamakla birlikte kusurlu olması halinde elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmı dahi geri vermekle yükümlü olacaktır.[14]
2.4.g. Kınama ve Kararın Yayını Davası
Kınama ve kararın yayını davasının dayanağı daha önce de belirttiğimiz gibi TBK’nın 58. maddesindeki “Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” düzenlemesidir.
Burada hakim maddi ve manevi tazminatla birlikte kınama ve kararın yayınına karar verebileceği gibi maddi ve manevi tazminat vermeden kınama ve kararın yayınına da karar verebilecektir.
İnternet yayını yoluyla işlenebilen suçlar, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) veya tüm özel ceza kanunlarına göre suç oluşturan fiilin internet yayını aracılığıyla gerçekleştirilmesi ile oluşur. Suç işlenirken internet yayını, içeriği araç olarak kullanılmaktadır. TCK’da bazı suçlar bakımından yayın yoluyla işlenmesi halinde nitelikli hal söz konusu olacaktır.[15]
Bu konu başlığı içeriğinde birçok suç ele alınabileceği gibi biz günümüzde en çok rastlanılan özel hayatın gizliliği, hakaret ve iftira suçlarını ele alacağız.
2.5.a. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Özel hayatın gizliliği Anayasamızda 20. madde ve AİHS’de 8. madde ile koruma altına alınmıştır. Anayasamızın 20/1 hükmü içeriği şöyledir; “(1) Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”[16]. TCK’da ise madde 134 kapsamında ele alınmıştır özel hayatın gizliliği ihlali suçu. Buna göre gizliliği ihlal eden kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kaydedilmesi yoluyla ihlal edilmesi nitelikli hal olarak belirtilmiş, verilecek cezanın bir kat artırılarak verileceği düzenlenmiştir. İkinci fıkraya göre kişilerin özel hayatına ilişkin sesleri veya görüntüleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.[17] Basın ve yayın yoluyla ifşa hali daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmişken, 2012 yılında değişiklik yapılarak aynı cezaya hükmolunacağı düzenlenmiştir.[18]
Bu suça benzer bir diğer suç şekli ise “Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme” suçudur. Bu suç kapsamında günümüzde en çok karşımıza çıkan durum şüpheli/sanık tarafından mağdurun, öncesinde rızası ile paylaşmış olduğu fotoğrafları aralarında gerçekleşen ayrılık neticesinde, rıza ortadan kalmış olmasına rağmen, fotoğrafların internet ortamında paylaşılması, yayınlanması durumudur. Bu eylem hukuka aykırı olarak kabul edilecektir. Başta verilen rıza hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacaktır.
2.5.b. Hakaret Suçu
Hakaret suçu TCK kapsamında “Şerefe Karşı Suçlar” başlığı altında ele alınmıştır. TCK madde 125 kapsamında failin, mağduru muhatap alan fiilinin sesli yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde üç aydan iki yıla kadar cezalandırılabileceği görülecektir. Yine aynı madde hükmü uyarınca hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında arttırılacaktır.[19] İnternet ortamında paylaşılan bir yayın ile hakaret suçunun işlenmesi halinde alenen hakaret edildiği kabul edilecek olup nitelik hal hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Hakaret teşkil eden fiil internet ortamındaki yazılı, sözlü veya görüntülü anlık mesajlaşma uygulamaları üzerinden yapılıyorsa burada huzurda hakaret söz konusu olacaktır. Eğer hakaret teşkil eden fiil sosyal medya, internet sitesi gibi internet yayını yoluyla sınırsız sayı da kişilerin kullanımına açılıyorsa burada ihtilat koşulunun gerçekleştiği kabul edilmelidir. Bu durumda internet yayını yolu ile işlenen hakaret suçu gıyapta (ihtilatlı) hakaret olacaktır.[20]
2.5.c. İftira Suçu
İftira suçu TCK bakımından “Adliyeye Karşı Suçlar” başlığı altında ele alınmıştır. TCK madde 267/9 hükmü uyarınca iftira suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde mahkumiyet kararının yanında, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan edileceği belirtilmiştir.[21] İftira suçu bir zarar suçu olmayıp soyut tehlike suçudur. Burada kişinin zarar görüp görmediği aranmaksızın zarar görme ihtimali suçun oluşması için yeterli olacaktır.
Basın ve yayın yoluyla işlenebilen bir suç olduğundan internet yayını yoluyla da işlenmesi mümkündür. İnternet yayını diğer insanların görebileceği şekilde paylaşılmış ise yayın unsuru gerçekleşmiş olur ve bu madde kapsamına girer.
T.C. YARGITAY 19. Ceza Dairesi 2020/5728 E. 2021/1705 K. 17.02.2021 Karar Tarihi
“Erişime engellenmesi istenen yayınlara konu somut olayla ilgili olarak; basın organlarında da yer alan haberlerde yaşanan mağduriyetin ve soru işaretlerinin devam ettiğine vurgu yapıldığı, bu yöndeki haberlerin basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığının kabul edilebileceği, ancak kamu hizmetinin tarafı olmayan, olaya tamamen yabancı, toplumu bilgilendirme veya aydınlatma amacı veya basın organı vasfı da taşımayan üçüncü kişilerin yorumlarında ise; başvuran doktorun sırf kamu hizmetini görmüş olmasından hareketle kişilik haklarının hedef alındığı, aile dışındaki kişilerin ailece açılan sayfa üzerinden doktora karsı hakaret, tehdit, iftira ve sair suçlamalara konu olabilecek paylaşımlarda bulundukları,
Yukarıda yazılı suç içerikli yorumların ailece açılan ana sayfadan çıkartılması / ayrılmasının mümkün olmadığı, yorumların ancak içerik veya yer sağlayıcısı tarafından içerikten çıkartılabileceği, yayınların herkesin anlık erişimine açık olmasının internet üzerinde ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığının kabul edilemeyeceği anlaşılmakla,”[22]
Bu alanda birçok Yargıtay kararı olmakla birlikte en çok ilgimi çeken karar 19. Ceza Dairesinin vermiş olduğu bu karar olmuştur. Bu karar doğrultusunda kamuyu aydınlatmak amacıyla gerçekleştirilen yayınlar basın özgürlüğü olarak kabul edilirken, bu amacı taşımayan üçüncü kişiler bakımından suç teşkil ettiği kabul edilmiştir.
Yukarıda incelemiş olduğumuz internet yayını ve içeriğine karşı hukuki başvuru yollarını konu alan çalışmamız neticesinde kişilerin, kurumların 21. yüzyılda karşı karşıya kaldığı haksızlıkları giderebilmesi için birçok seçenek olduğu gözler önüne serilmiştir. Gelişen teknoloji ile beraber hukukta bu alanda gelişmekte olup birçok çalışma, kanun, yönetmelik ve uluslararası sözleşme hazırlanmıştır. İnternetin ve özellikle sosyal medya uygulamalarının vermiş olduğu sanal özgürlük ile insanlar her türlü haksızlığı, yanlışı yapmakta özgür olduklarını düşünmektedirler.
Bu alanda kamu çalışmalarının arttırılması ve insanların bu konu hakkında bilinçlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Maddi veya manevi zararların oluşmaması bakımından denetleme organlarının daha verimli çalışması gerekmektedir.
İnternet ortamında gerçekleştirilen haksızlıklara karşı birçok yaptırım bulunmakla beraber oluşan zararların giderilmesi için de birçok tedbir, kurumlarca veya mahkemelerce uygulanabilecektir. Bu alanda gerçekleştirilmiş çok özel çalışmalar bulunmakta olup bu çalışmaların ışığında sade bir çalışmanın ortaya konulması amaçlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu, Madde 25 ↑
Prof. Dr. B. Zakir Avşar, Prof. Dr. Gürsel Öngören – “Bilişim Hukuku”, İstanbul, 2010, s.299 ↑
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun- Madde 9 ↑
Ersin Tursun- “Türkiye’de İnternet Yayıncılığında Cezai ve Kişilik Hakları Boyutuyla Hukuki Sorumluluk”, Erzincan, 2011, s.170 ↑
Türk Borçlar Kanunu- Madde 58 ↑
Prof. Dr. B. Zakir Avşar, Prof. Dr. Gürsel Öngören – “Bilişim Hukuku”, İstanbul, 2010, s.301 ↑
Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği- Madde 19/1-s ↑
Ersin Tursun- “Türkiye’de İnternet Yayıncılığında Cezai ve Kişilik Hakları Boyutuyla Hukuki Sorumluluk”, Erzincan, 2011, s.173 ↑
Hukuk Muhakemeleri Kanunu- Madde 389 ↑
Aylin Toker- “Haksız Fiilin ve Haksız Fiilden Doğan Maddi Tazminat Unsurları”, Ankara, 2017, s.28 ↑
Türk Borçlar Kanunu- Madde 50/2 ↑
Prof. Dr. B. Zakir Avşar, Prof. Dr. Gürsel Öngören – “Bilişim Hukuku”, İstanbul, 2010, s.312 ↑
Türk Borçlar Kanunu- Madde 79 ↑
Ersin Tursun- “Türkiye’de İnternet Yayıncılığında Cezai ve Kişilik Hakları Boyutuyla Hukuki Sorumluluk”, Erzincan, 2011, s.169 ↑
Ferhat Tuna Kırış- “Ceza Hukuku Açısından İnternet Yayıncılığı”, İstanbul, 2019, s.69 ↑
Anayasa- Madde 20 ↑
Türk Ceza Kanunu- Madde 134 ↑
Ferhat Tuna Kırış- “Ceza Hukuku Açısından İnternet Yayıncılığı”, İstanbul, 2019, s.91 ↑
Türk Ceza Kanunu- Madde 125 ↑
Mustafa Ruhan Erdem, Candide Şentürk- “Sosyal Ağlar Üzerinde İşlenen Hakaret Suçlarında Ceza Sorumluluğu”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref Ertaş’a Armağan, C. 19, Özel Sayı-2017, s. 2725 ↑
Türk Ceza Kanunu- Madde 267 ↑
Yargıtay 19. Ceza Dairesi- Yargıtay Kararı, 2020/5728 E. 2021/1705 K. Sayılı Karar ↑